Mükemmel annelere yetişmeye çalışmak!
Hani sık sık konuşuyoruz ya, mükemmel! Yetişkinler olarak,
gençler nereye gidiyor, durum fena diye. Hah, işte tam ordan başlamak lazım
olaya. Süper üretken, çok karakterli, şapşahane yetişkinler olarak, iş yerinde
ülkemize yaptığımız iş sayesinde kazandırdığımız! milyonlarca liranın vermiş
olduğu ağırlıkla kendimizi rahatça televizyonun karşısındaki koltuğa atıyoruz.
Genellikle burun kıvırarak yediğimiz akşam menümüzü silip süpürdükten sonraki harap ve bitap halimizle gömüldüğümüz koltuktan adalarda kalmış zavallıcıkların yaşam mücadelesini izlerken, midemizin yaptığı şişkinlik nedeniyle zaten alamadığımız nefeslerimizi tutuyoruz. Oradan geçiyoruz başka bir acınılası duruma. Programda evlenemeyen onca insanın hayat hikayeleriyle yorulan kalbimizi :) , bi de ödevini yapmayan, yeterince soru çözmeyen çocuklar yoruyor. (Bakın aslında bu noktada ciddiyim, ödev yapmayan, sınava çalışmayan çocuk nedir iyi bilirim, sağlam zorlar insanı)
Genellikle burun kıvırarak yediğimiz akşam menümüzü silip süpürdükten sonraki harap ve bitap halimizle gömüldüğümüz koltuktan adalarda kalmış zavallıcıkların yaşam mücadelesini izlerken, midemizin yaptığı şişkinlik nedeniyle zaten alamadığımız nefeslerimizi tutuyoruz. Oradan geçiyoruz başka bir acınılası duruma. Programda evlenemeyen onca insanın hayat hikayeleriyle yorulan kalbimizi :) , bi de ödevini yapmayan, yeterince soru çözmeyen çocuklar yoruyor. (Bakın aslında bu noktada ciddiyim, ödev yapmayan, sınava çalışmayan çocuk nedir iyi bilirim, sağlam zorlar insanı)
Uzun zamandır kafa yoruyorum bu konulara. Çocuklardan
beklenti çok. Biz ne yapıyoruz diye. Bir sürü aileyi, çocuğu gözlemliyorum.
Kimi kafayı bozmuş, çocuğuyla oynaması, onun beyninin bilmem ne lobunu aktive
eden, multilingual şeysini mutlaka uyarması gereken, dokunsalı duyusalı falanı
filanı ile manyak’ gibi oyun oynuyorlar çocuklarıyla. Oynamayana da ayyyy ne
anneler var gözüyle bakıyolar. Biri bu çılgınlara: “Hey arkadaş, çocuk
karşısında senden başka kimseyi görmüyor nasıl bi psikopat yetiştiriyosun? Bırak çocuk insan içine karışsın, senin mükemmel anne/insan megalomaninin
sonuçlarını ileride en az 200 kişi yaşayacak. Bi yürü git!” demesi lazım. Valla
ben kendi adıma dedim, rahatladım. (Bu siteler arasında Oyuncu Anne'yi ayrı tutuyorum O başka, bi başka gün anlatırım inşallah. Onun, zamanında dedesinin bakkalında müşterilerin alacağı Sarelle kutularının kapağını açıp içine afiyet olsun yazmışlığı var, o hakkaten eğleniyor, çocukları ona katılıyor bence)
Ben de yapmadım mı? Yaptım. Utanarak söylüyorum, ama
gerçekten o sırada kendimde değildim J
ilk çocuk şaşkınlığı ile, hem de hep okuduğum o ecnebilerden çeviri, bu toprak
insanına hiç uymayan kitaplar yüzünden. Ama ikinci çocukta geçti şimdi normal kalmaya
çalışıyorum “Ayyy sen çocuğundan başka şeyle mi ilgileniyosun! Aaaa nerdesin
bakim sen, hadi Montesori den bir etkinlik yapıyoruz, bak hala arkadaşınla
konuşuyosun” diyen psikopatlara rağmen!
Bir ara ciddi ciddi bunalıma girdim, akşam 7’de evdeyim.
Yemek sofra bulaşık derken 8’i geçe kalkabiliyoruz sofradan 9,5 ta da yat
diyoruz çocuklara (Yatış 11 den önce çok nadir oluyor ya neyse). Kalan kocaaaa
1,5 saatte de oğlana ders çalıştır, kızla bir şeylerini geliştirici oyun oyna ,
ay oğlana yetişemedik bugün, eyvah kızla şunu oynayamadım bugün, bişisi eksik
kaldı modunda ne yapacağını bilemeden koştur. Diş fırçalaması, çanta hazırlığı masalı
konuşması derken canın çıkmış ama halen vicdanının üzerinde bir yumrukla
uyuya kal! Gece 3’te uyan.
Gene sızmışım üstüm başımla, kendim için hiçbşişi yapamadım
diyerek mutsuz uyan. Gece olan bütün vukuatlar sonrasında oğlan geldi kız
gitti, sonra ikisi geldi ben mi gittim baba mı gitti bilemeden, sabah hangi
yatakta uyanıyorsun onu anlamaya çalış, oğlanı kapıdan at, kendini bacadan, kız
uyandıysa onu nazla falan. İşe gel, ara verince bu anne şeylerini oku, vicdan
yap, o gazla bi daha hadi bi gayret devam J
İkinci çocukta bu oltaya geliyodum ama erken toparladım
Allahtan. Bunda komşularımın ve çocuklarımın rolü büyük (Kendilerini bu
saplantılı durumlardan korumayı her zaman başardılar, aferin onlara).
Akşam 7’de gelmeme rağmen, bizde eğer sınav haftası değilse
5 aileden en az 3’ü bir araya gelir. Hafta sonu bir komşuda büyüklere küçüklere
ayrı sinemamız vardır. Mısırımızı patlatır, beraber güler, beraber ağlarız.
Ramazanlarda her akşam birimizin evinde, yaklaşık 20-25 kişi her akşam
birimizde yeriz. Bunu ayda birkaç kez tekrarlarız. Herkes mutfakta, sofrada
üstleneceği görevi bilir, kimse çok yorulmadan harika bi iş çıkar ortaya.
Yaşlılar yemeklerimizi yapar, gençler sofra ve serviş-çay bulaşık işlerini.
Herkesin birbirinden haberi vardır. Hasta olursun, öğleyi
bulmaz fark edilmesi. Çorban gelir, çocuklarına bakılır. Apartmanda yan komşumu
tanımıyorum diyenleri anlamam zor. Karşı komşumla araya halı mı atsak derdindeyiz karşıya geçerken terlik giymeye üşendiğimizden..
Kapılar sürekli açık. Kızım terliğini kapıp anneeee ben arkadaşıma iniyorum
diyor. Eve geliyoruz evde 8 tane kız çocuğu ciyak ciyak oynuyolar, gün
yapmışlar!
Ayşe teyzemiz binaya giren çıkan herkesi görür, bilir,
sorar: Kimsin, kime geldin, nerden geldin, ne kadar kalacaksın?” Bilginin
birini eksik verdin mi, soruşturma kapsamına alınırsın. Öyle kötü adam girmesi
çok mümkün değildir o camdaysa. Çocukları yazın gece 9'da bahçeden zor toplarız. Apartmandaki bütün kadınlar zaten bahçede. Komşunun kışlık bezelyesi imece usulü ayıklanırken, apartmanın 10 çocuğuna da bakılır bi taraftan, annesi yanında veya değil fark etmez. Güneş azıcık çıksın, hemen bisikletli, patenli, kapının önüne.
İkinci çocukta artık bilinçliyiz. Çocuk çocukla oynamalı,
özellikle 2-3 yaş civarından sonra. Evet öncesinde, kitap okumalı, birlikte
oynanmalı, konuşulmalı, verilebilecek o bütün artılardan elden geldiğince
verilmeli. Şunu biliyorum bugün; çocuğumun benimle sohbet etmekten, ona
sarılmamdan, onu sevdiğimi ve güvende olduğunu hissettirmemden başka çok az
şeye muhtaç benden yana. Bir de bolca açık hava ve yaşıta ihtiyacı var. Aslında sadece o kadar. Gerisi evet cilalama
parlatma işi. Ama temelde bu verildiğinde, gerisi zaten kendiliğinden oluyor.
Bi de bu manyaklığın tam tersi bir durum var, o da tamamen
bırakmak, hiç ilgilenmemek. Doğan büyür felsefesi. O da ilki kadar tehlikeli.
Arada dengeyi tutturmak lazım. Çocukların tepesinden inmemiz lazım. Çocuk işte!
Diye gülüp geçebilmek lazım. Büyüdükçe her gün bir şeylerin değişeceğini bilmek
lazım. En çok da ona güvenmek ve bunu ona bildirmek lazım.
Komşu yapmak, onlarla gidip gelmek, yorgunum şimdi ayağımı
uzatıp yatıcam dememek lazım, emek vermek, uğraş vermek lazım. O eski mahalle
düzenini yakalamak lazım. Ohooo kimle yapacaksın dememek bi günaydın bi kekle
işe başlamak lazım.
Velhasılı kelam, güzel bir ailen varsa kıymetini bilmek,
olmadığını düşünüyorsan ona sihirli kalplerle dokunmak lazım. Bana sorarsanız,
hala sağ ve başınızda ise, öncelikle annelerin (anan-(babaanne) bu işi nasıl
yaptığına bakmak lazım. Bence işin bütün sırrı orada ;) ben annemin belli bi yaştan
sonra benle oynadığını hatırlamıyorum, ama harika bi çocukluk geçirdiğimi
hatırlıyorum. Roller belli, sorumluluklar belli, sonrasında herkes yolunu nasıl
çizerse öyle gider ve aileden yine de kabul görür. Bu da belli.
E daha ne olsun? Annelere soralım, işlerine de hiiiiç
karışmayalım azizim.
Sevgiyle, kalabalıkla kalın.
Görsel : http://www.kizlarsoruyor.com/toplum-sosyal-iliskiler/a13192-eski-cocukluklarin-sokak-oyunlari-2
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder